Ana içeriğe atla

Gavs Hz.lerine Sorulan Sorular ve Cevapları


Gavs Hz.lerine Sorulan Sorular ve Cevapları

Soru: Nakşibendîlik ne demektir?

Nakşibendîlik, Kur'an ve Sünnet'e uygun yaşamak, bid'atı terketmek, kalbi günahlardan arındırmak, metanetli bir şekilde Allah'ı zikreder duruma gelmek ve samimiyetle Allah Teâlâ'ya yönelmektir.

Soru: Kalbi günahlardan arındırmak nasıl olur?

Nisan yağmurlarını düşünün. Ne yapıyor' Toprağı canlandırıyor, toprak içindeki tohumları canlandırıyor, filizleri ortaya çıkarıyor, bitkileri yeşertiyor. İşte Şah-ı Hazne de bu şekilde insanların kalbini tedavi eder, ruhlarını canlandırır.

İnsan kalbinin iki özelliği vardır: Biri halk âlemi, diğeri ise emir âlemiyle ilgilidir.

Tüm âlem Cenâb-ı Hakk'ın sıfatlarına mazhar olmuştur; O'nu yansıtır. İnsanın kalbi de buna benzer. Yüce Allah'ın sıfatlarını yansıtan küçük âlemdir. Bu yüzden kalp, Allah'ın nazargâhıdır. Ruhlar âlemini içine alır. Kâinatın yaratılışında arş ne ise, bedendeki kalp de odur. Arş, mâna âlemiyle madde âlemi arasında bir köprüdür. Emir âleminden gelen ilâhî tecelliler önce arşa iner. Sonra madde âlemine yansır.

İşte beden dünyasına gelen tecelliler de önce kalpte yer bulur. Sonra ruh, mânevî zevk alır ve gelen tecellileri bedenin bütün organlarına ulaştırır. O zaman saçımızın bir teline varıncaya kadar bütün organlarımız bu mânevî hissi elde eder.

Meselâ harama bakan gözü düşünün; mânevî kiri önce kalbe gider, diğer organlarla kazanılan günahların mânevî kirleri de böyledir. Onun için kalbin günahlardan arındırılması gerekir. Bu da zikirle olur. Kalp zikretmezse, günahların kirini atamaz hale gelir. O zaman ilâhî feyizleri de anlamaz. Bu yüzden büyüklerimiz, kalbin Allah'tan gafil kalmaması için çok gayret etmişlerdir. Kalbin temizliğine önem vermişlerdir.

İnsan kalbinde yürek, mânevî kalbin de yeridir. Vücudumuzda bulunan diğer tecelli yerleri de ona bağlıdır. Bu ilâhî tecelli yerlerine letâif denir. İnsan vücudundaki letâif sayısı altıdır. Bunlar kalp, ruh, sır, hafâ, ahfâ ve nefistir. Kalbin yeri sol memenin dört parmak altıdır; Allah'ın muhabbeti ve ilâhî cezbenin merkezidir.

Ruhun yeri sağ memenin dört parmak altıdır; Allah sevgisinin merkezidir. Sırrın yeri sol memenin iki parmak üstüdür; Allah'ı bir bilmenin mânevî tanıma mahallidir.

Hafânın yeri sağ memenin iki parmak üstüdür; Bütün eşya Allah'ın tecellisinde buradan gayb âlemine açılır.

Ahfânın yeri göğüs kafesinin iki parmak aşağısıdır; Burası suyun içinde sütün kaybolması gibi, kulun Allah'tan başka hiçbir şeyi görmemesini sağlayacak olan mânevî bir merkezdir.

Nefsin yeri de alnın ortasında iki kaş arasıdır.

Tüm bunlar bir mürşid-i kâmilin terbiyesi altında ilâhî tecellilere açılır. O zaman Allah Teâlâ, insanî ruha çeşitli tecelliler ihsan eder. Ruh terbiye edilince kalp de terbiye edilmiş olur ve Allah'a ulaşır. Kul da günahı terkeder. İşte bu seyrü sülûk ile gerçekleşir. O zaman kul, kendisine emanet edilen tertemiz ruhu imanla Allah'a teslim eder ve kurtulur.

Soru: Kalbimize ilâhî tecellileri çekmek için ne yapmalıyız?

Bazı mürşidler, müridlerinin mânevî yeteneklerine göre çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Her mürid, mürşidinden öğrendiği temel usulleri yerine getirmelidir. Kalbi ona göre terbiye etmelidir. Sevgi, kalbin bir işe meyletmesidir. Eğer Allah sevgisi kalpte varsa, kalp Allah'a itaat etmek ister. Seven sevgilisini hiç unutur mu' Başkasına meyleder mi' Bir insana cin çarparsa ne olur' Ama sevgi çarparsa aşk olur. Bu da hikmettir. Kalbin ilâhî tecellilere açılması için âdap kitaplarını okuyun. Şah-ı Hazne bize şu âdapları tavsiye etmişti:

Dinî ve dünyevî işler dışında halkın övmesi ve yermesine itibar etmemelisiniz.

Belâ ve musibetlere tahammül etmenin yollarını aramalısınız. Sabretmesini öğrenmelisiniz. Asıl sabır yokluk anında belli olur.

Beş vakit namazı terketmemelisiniz. Namazlarınızı cemaatle kılmalısınız. İnsan cemaatle namaz kılmak yerine tek başına namaz kılmayı tercih ediyorsa, bunun sebebi nefis letâifinin terbiye edilmeyişindendir.

Çok konuşmamalısınız. Çok konuşmak gıybet meydana getirebilir. Gıybet, başkasının arkasından konuşmak demektir. Bir insanın gıybet yaptığının bir özelliği de kıldığı namazlardan sonra tesbihat yapmayı terketmesidir.

Helâl lokma yemek letâiflerin çalışmasını sağlar. Kalbin nefse mağlup olduğu işlerin başında tuvalet âdâbına uymamak, düzgün abdest almamak, guslü usulünce yapmamak ve necâsetten korunmamak gelir.

Halkın eziyetlerine tahammül etmelisiniz. Tahammül etmek büyüklüktür. Allah Teâlâ Peygamberimiz'e (s.a.v) bile şöyle buyuruyor:

"Azim sahibi peygamberlerin sabrettiği gibi sen de sabret."271

Mal, mülk, aile ve evlât sevgisinde dengeli davranmalısınız. Bunların varlığı da yokluğu da imtihan vesilesidir.

Cömert olmalısınız. Fakir ve miskinlere şefkatle davranmalısınız.

Aileniz ve çocuklarınız başta olmak üzere bütün insanlarla iyi geçinmelisiniz.

İnsanların eksikleriyle meşgul olmak yerine evvelâ kendi kusurlarınızla meşgul olmalısınız. Onun için şöyle denilmiştir:

Sen kendi varlığından gafil olmadıkça
Hiçbir zaman muradına ulaşamazsın
Zâhir denizinden sahile çıkmadıkça
Ehl-i aşk nezdinde kâmil olamazsın

Sabah ve akşam kalp derslerinizi yani virdinizi yerine getirmelisiniz. Bu derslere devam ettikçe kalplerde, Allah'ın izni ve Şah-ı Hazne'nin himmetiyle ilâhî bir pencere açılır.

İnsanların en hayırlısı, kullar hakkında kötülük düşünmeden sabahlayan ve akşama kavuşandır. İnsanın en iyi dostu, Allah'a kullukta kendisine yardımcı olandır, kusurlarını ve kötülüklerini hatırlatandır.

Soru: İnsanın Kur'an, hadis ve fıkıh ilmini bilmesi yeterli değil midir' Bir mürşid-i kâmile bağlanmak şart mıdır?

Bir eczacı düşünün; her türlü ilâcın nasıl yapılacağını ve bu ilâçların hangi hastalıklara iyi geleceğini bilir. Hatta çoğu zaman doktorlara bile bilgi verir. Doktorlar da onun verdiği bilgilere dayanarak hastalarına ilâçlardan tavsiye ederler. Ama eczacı çoğu defa hastalığı teşhis edemez. Hastalığın teşhis edilmesi ise ayrı bir uzmanlık alanıdır. Reçete olmaksızın eczacı ilâç veremez. Verdiği takdirde hasta zarar görürse eczacı suçlu olur. Yine her doktor kendi filmini çekemez. İki omzu arasında bir rahatsızlığı olsa tedavi edemez. Bir başkasına muhtaç olur.

Âlimleri de böyle düşünmek gerekir. Kalbin mânevî hastalıklarında ehil olan âlimler mürşid-i kâmillerdir. İnsanlara sohbet etmek ayrı bir iştir, insanlar üzerinde sohbeti icra etmek ve gereğini yerine getirmek, kalpleri tedavi etmek farklı bir iştir. Kitaplardan ilim öğrenmek şarttır. O ilmi bütün bedene kabul ettirmek de şarttır. Kur'an ve hadis âlimi olmak kadar, bunları yapan kâmil insan olmak da önemlidir. Devrimizde çok vaaz eden vardır; hidayete eren ise azdır. Mürşid-i kâmiller insanların Allah'a yönelmesine yani hidayetine vesile olurlar. Ama irşad ehli zatlar zamanımızda çok azdır.

Soru: Mürşid-i kâmil, müridine nasıl himmet eder?

Ben Hazne'de iken kalbime vesvese gelmiş, artık Şah-ı Hazne'nin dergâhına lâyık değilim diye düşünmeye başlamıştım. Mürşidimden uzaklaşmak, dergâhtan ayrılıp gitmek istiyordum. Şah-ı Hazne camiye giderken yanına yaklaştım ve derdimi söyledim. Şah-ı Hazne bana şöyle dedi:

'Mürşidin himmeti, müridin çalışmasına göre meydana gelir.' Bu defa,

'Peki mürid nasıl çalışır'' diye sordum. Bana şöyle dedi:

'Mürid, yüce Allah'ın emirlerini yerine getirir ve yasaklarından kaçınırsa çalışmış olur.'

Soru: İhlâs Ne Demektir?

İhlâs, Rabbü'l-âlemin'in emir ve hükümlerini sadece Allah rızâsı için yapmak, bunun için bütün gücünü sarfetmek ve bunlara sebat göstermenin özüdür. İnsan kıymet verdiği ve düşündüğü şey kadardır. Hayatını şöhret ve şehvete adayan kişinin sonu hiç kuşkusuz hüsrandır.

Soru: Hatme Yapmanın Faydası Nedir?

Hatme yapmanın faydası sayılamayacak kadar çoktur. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bize, ümmetime faydası en çok olan bir zikir usulü tavsiye etmeni istiyorum demiş olsaydı, ben insanların hatme yapmalarını tavsiye ederdim. Çünkü hatme yaparken Peygamber Efendimiz (s.a.v) zikir meclisine teşrif eder. Hatme duası okunurken adı zikredilen sâdât-ı kirâm da ruhaniyetleri başta olmak üzere o halkaya gelirler. Hatmeye katılan müridlerin bütün arzu ve isteklerini kayıt altına alırlar. Hatme duasının okunması bittikten sonra ise Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) ruhaniyeti ile birlikte sâdât-ı kirâm da zikir meclisinden ayrılır. Daha sonra hatmeye katılanların istekleri Rabbü'l-âlemin'e arzedilir.

Peygamber Efendimiz'in (s.a.v), Allah Teâlâ'ya götürdüğü istekler ise hiç reddedilmez.



Yorumlar

Adsız dedi ki…
arkadaşlar ben narkolepsi hastasıyım çok uyku halim oluyor namazda dahi uyukladoğımı bilirim ne olur dua edin ibadetlerimi yapmakta çok zorlanıyorum. dua eden ve etmeyen herkesten allah razı olsun inşallah.
Unknown dedi ki…
Gurbanlar Allah'ın selamı üzerinize olsun agizimi kenarlarında yaralar çıktı temre den supheleniyoruz bı duası var diyolar bana bi yardımcı olsanız internetten araştırdım ama emin olamadım bana dua ediverin

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir gün Menzile bir hasta getirdiler. Seyda Hz. (k.s.) lerinin evini sordular,

* Bir gün Menzile bir hasta getirdiler. Seyda Hz. (k.s.) lerinin evini sordular, bende camiye gelir oraya götürün dedim. Oldukça halsiz, adeta cansiz bir kişiyi arabadan çikarip camiye götürdüler ve yatirdilar. Seyda Hz.leri (k.s.) geldi, namazini eda ettikten sonra hastanin yanina yaklaşti. Dua okuduktan sonra elini hastanin başina koydu ve ayagina kadar gezdirdi, hasta sahiblerine döndü: " Allah  şifa versin, saglik Allah'tandir, hastalikta. Biz dua ettik, gerisi Allahu Tea-la'nin bilecegi iştir. Bizim elimizde birşey yoktur." diye buyurdu. Bunun üzerine sahibleri hastalarini alarak hiçbir şey demeden ve teybe de almadan gittiler. Ben de içimden kızdım, niçin böyle inançsız kişileri yolluyorlar. Mübareği rahatsız ediyorlar dedim. Bu olaydan 2-3 gün sonra şöyle bir rüya gördüm: Camideyim ayni hasta yatiyor, fakat çenesi aşagi dogru hareket etti, kulagi uzadi ve büyüdü garip bir şekil aldi. Gavs hazretleri de ayakta kibleye karşi duruyordu. Birden Şeyda hazretleri

Menzil'deki Merkad-ı Şerif'in girişinde, üst kısımda bulunan Lafza-i Celâl

Menzil'deki Merkad-ı  Şerif'in girişinde, üst  kısımda bulunan Lafza-i  Celâl ve Lafza-i Nebî...  İkisi arasında bulunan ise  mübarek Hacerü'l Esved  taşından bir parça...

Letaif Nedir?Bilindiği gibi insan gerçek yapısı on letaifden oluşmuştur

Letaif Nedir? Letaif Nedir? Bilindiği gibi insan gerçek yapısı on letaifden oluşmuştur. Bunu beşi emirler ( melekut) aleminden, diğer beş tanesi de madde ( mülk) alemindendir. Emir alemi arşın üstündedir; görüntü ve madde olmaksızın Allahu Teala’nın ( c.c) emriyle yaratılmıştır. Alem-i mülk, alem-i halk denen madde alemi ise arşın altında hava küresine kadar olup beş duyu ile anlaşılabilir. Emirler aleminden ol an beş letaifden biri insani kalb’dir. Madde aleminde yer, insanın sol memesinin dört parmak altındadır. İkincisi insani ruh olup sağ memenin dört parmak altındadır. Üçüncü sır’dır ve sol memenin iki parmak üstündedir. Dördüncüsü hafa ismini alır, sağ memenin iki parmak üstündedir. Beşincisi boyun çukurunun iki parmak altında bulunan ahfa’dır. Bu letaifler İmam-ı Rabbani (k.s) Hazretlerinin buyurduğu gibi nurdan yaratılmıştır. Bunların varlığını keşif sahipleri de söylemektedir. Çünkü bu letaifler esas yerlerine döndükten sonra yerleri boş olarak görülmektedir. Gerçekten Allah-